Bir Kadının İtirafı
Gün bugündü sabah erkenden yataktan kalkıp bir heycanla terliklerini giyip sabahlığını üstüne gecirmişti.
Banyoya günlük bakımlarını yapmıştı yüreği kıpır kıpırdı sanki yerinden cıkacaktı.
Kahvaltısını üstün körün acele yapıp yatak odasında ne giyiceğini tasarlarken heycandan ne yapacağını bilmiyordu sanki bir hoş boşluğun içinde bulmuştu kendini ama mutluydu yada öyle görünüyordu.
Hoş duygular içinde elbiselerin arasına dalmış bir bir deniyordu onu cıkarıp bir diğerini giyiyordu üstüne bir türlü karar verememişti ne giyeceğini birden rahat birseyler üstüne geçirip rahat bir ayakabı giymişti kapıdan çıkacaktıki;
Cantasını unutmuştu merdivenlerden cıkıp üst kat taki odasında cantasını bulmuşken içine bakıp cüzdanının içinde olmadığını fark etti bir yandanda kalbi hala kıpır kıpır çarpıyordu.
Cüzdanını salonda bulmuştu onun için herşey tamamdı evden cıkıp garaja inmiştiki;cep telefonu calmıştı kaportanın üstüne cantasını koyup telefonunu cıkarmıştı kısa bir görüşme yapıp telefonu kapatıp arabasının içine oturup hareket etmişti garaj çıkışında durdurdu arabasını nihayet yolla cıkmıştı artık yol üstünde aklına hiç birşey yoktu yüreğinin heycanı dinmemişti bir süre sonra ofisine gelmişti asansöre binip katında inecekken telefonu tekrardan caldı.
Çok kısa bir görüşmeden sonra telefonunu kapattı kendisini yönetici asistanı karşılamıştı günlük yapacaklarını tek tek aktarıyordu kendisine bir yandanda konuları kontrole diyordu yanlış birşey yapmamak için çalışma ofisinden içeriye adımını atmıştıki;
Yönetici asistanı peşinden girdi kıyafetinin uygun olmadığını bu gün önemli toplantılarının olduğunu hatırlattı aklında hiç birşey yoktu yanlızça yüreğinin kıpırtısı hariçinde bu gün çok önemli idi çok iyi bir iş bağlantısı yapacaktı belkide bütün yılı kurtaracaktı çok güzel para kazanacaktı ama bunları düşünecek durumda değildi çünkü onun için yüreğinnin heycanın dışında hersey boştu bu gözle bakıyordu şuan yaşadıklarına yüreğini sesi ona daha mantıklı geliyordu bunuda yaptı zaten hür düşünceden yana idi her zaman böyle düşündüğünden dolayıda herzaman kazanmıştı belkide bunun rahatlığını yaşıyordu içinde yaşamın koşuşturma labirentlerinde kaybolmaktan yanı gibi bir görüntü ciziyordu.
Yönetici asistanı kendisine bir fincan kahve getirmişti koltuğundan doğrulup kahveden bir yudum aldıktan sonra yardımcısının gözleri içine bakıp bugünkü bütün toplantıları iptal etmesini söyledi.
Yardımcısı hayli şaşırmıştı çünkü hiç böyle bir tepki beklemiyordu bazen spor geldiği olmuştu hemen ofisindeki yedek kıyafetlerinden giyinirdi işine bakardı onun için işi herşeyidi ilk önce işi gelmişti her zaman yardımcısının şaşırması bu yüzden kendisi de anlamadı bu değişikliği çünkü kendini salmış bir vaziyette rahat relakstı hiç bu kadar kendini iyi hissetmemişti.
Yönetici asistanı kendine şu soruyu sormuştu acaba patronum aşıkmı oluyordu diye kendi kendine düşündü.şaskınlığı üstünden atamadı bir süre hemen kendini toparlayıp işinin başına döndü günlük yapacağı işleri progamlarını yapmaya başladı.
İşyerinden cıktı asansöre binmedi merdivenlerden inmeye başladı bir ara merdivenlere oturdu boş boş bakındı sağ sola takribi yarım saat sonra yerinden kalktı tekrardan merdivenlerden inmeye başladı resepsiyonun önünden geçip önkapıya yöneldi dormen taksi çağrıyayımmı efendim dedi hiç cevap vermeden yanından geçip sağ tarafa caddeye doğru yürümeye başladı dormende bir anlam verememişti afarlamıştı çünkü her zaman neşeli ve hatırnaz davranan insan bu gün işe hiç muhattap olmadan sesizce yanından geçip gitmişti arkasından baka kalmıştı ileride köşeden kaybetmişti dormen
Hanfendiyi köşeyi dönünce hiç durmadan yürümeye devam etti.
Taki kendisini heycanlandıran caddenin sonundaki park gözükmüştü
Sanki park ondan kaçıyordu yürüdükçe o kısa yol uzadıkca uzuyordu
Bir türlü bitmiyordu sonunda parkın içine kapısından girmişti etrafı binbir çiceklerle döşenmiş yoldan yürüyerek suni göletin üstündeki köprüden geçerken kuğuların bir birine sarılışlarını gördü gölün içinde öyle bir rask edişleri vardıki herkezi kıskandıracak bir vaziyette yüzüyorlardı hayranlıkla seyrederken kilisenin çan sesi ile yürümeye başladı
Sanki yüreği daha çok çarpmaya başlamıştı.
Heycandan bütün vucuduna titreme gelmişti bir ürperti ile gözlerini
İleride duran bütün ihtişamı duran heybetlimi heybetli vede görkemli
Çanları ile göz kamaştıran kilisenin öne kapısından girdiğinde artık kendine hakim olamıyordu bütün vucudu zangır zangır titremeye başlamıştı başının döndüğünü hissetti tam yere düşecekti arkasından iki tane el vucudunu kavramıştı kadife gibi huzur veren sesi ile rahip in banklardan birine oturtdu kısa bir süre sonra rahip e günah çıkarmak istediğini talep etti.
Kişisel olarak istemiyerek de olsa eve dönerken yolda gecenin karanlığında yolda bir tilkiye çarptığını tilkinin değilde az ileride duran altı tane yavrunun ağlaması kulaklarından hiç çıkmadı size bunları anlatana kadar kulaklarımdan hiç çıkmadı
Vicdanen rahatsız olduğunu bunu ancak sizinle paylaştığımda rahatlıcağımı umuyorum dedi rahipte tanrının af edici olduğunu seni,
Pişman olduğun dan dolayıda af edeceğini söyleyip
Manevi huzura kavustuğum andır.
20 Ağustos 2008
Metin ASLIM
metinaslim@gmail.com
arkabahceniz
UNUTTUKLARIMIZ SEVMEYİ, HOŞGÖRÜYÜ, PAYLAŞMAYI, DAYANIŞMAYI, ÜRETMEYİ, DİRENMEYİ VE KARŞI DURMAYI HATIRLAMAK İÇİN "ARKABAHÇENİZ"
20 Ağustos 2008 Çarşamba
4 Haziran 2008 Çarşamba
ACI ÇEKİYORUM
ACI ÇEKİYORUM
Yüreğim kan ağlıyordu her defasında,
Kendimi sana teslim etmiştimki;
Sen her seferinde sana sunulan sevgiyi hoyratça kırıyordun.
Yüreğim kan ağlasa da yanıma gelip o sahtekar tebesümle yaklaşıp sinerji ile dokunduğun zaman herseyi düzelticeğini düşünmen belki de bu olup bitenlerin tuzu biberi, Sabah sevinçle uyandım yüreğimde bir heycanla yataktan kalkıp biran önce kendimi dışarıya atıp acaba görürmüyüm diye büyük heycanla her zaman karşılaştığımız asma altındaki otobüs durağına yaklaştıkça sanki 100 metre koşucuları gibi nefes nefese kalıyorum. İşte o zaman bütün bedenimi bir sıcaklık kaplıyor vucutumun her yanı alev alev yanıyor. Tatlı bir kırağı gibi bütün bedenim boncuk boncuk terlemeye başlıyordu.
Yine aynı hüzünle doluyor kalbim sen yoksun HER ZAMANKİ; gibi ben aynı heycanla gittiğim yerden ellerim ve gözlerim boş vaziyette birazcık yıkılmışlığın pişmanlı ile omuzlarımdaki ağır yükler bacaklarıma sirayet ediyor. Ağır ağır adımlarla işime gidiyorum .
Her sabah olduğu gibi aynı heycanı duyabilme umut’u ile yaşamak istiyorum.
Her başlangıçın sonu olduğu gibi bir gün buda sona erecek ,bunu bildiğim halde
O anı tekrardan yaşamak istiyorum.
Dünyada yaşayan kaç kişi bunu yaşayabiliyor , Hep merak etmişimdir. Manatonlaşmış yaşamlarda insanlar kurulu birer robot gibi koşuşturuyorlar, bizlerde bu düzenin birer parçaları olarak yaşamaya devam ediyoruz.Ama ben bunların dışında bir şeyler yaşamak için mücadele ediyorumki;
Oğlumun her zaman yaptığı gibi yatak odama girip üzerime atlaması ile tatlı bir rüyanın son bulması kabusunu yaşıyorum.
Yaşadıklarımdan acaba bir şey varmı diye vucutuma bakıyorum, şaşkın vaziyette ıslak olan tenimi görüyorum.
Bazen kendime soruyorum acaba bunları yaşadımmı yoksa bir rüyadamıydım.
“” YENİ YAŞANMIŞ YAŞANACAK OLAN HERŞEY GÜZELDİR””
8/mayıs/2008
Metin ASLIM
metinaslim@gmail.com
Yüreğim kan ağlıyordu her defasında,
Kendimi sana teslim etmiştimki;
Sen her seferinde sana sunulan sevgiyi hoyratça kırıyordun.
Yüreğim kan ağlasa da yanıma gelip o sahtekar tebesümle yaklaşıp sinerji ile dokunduğun zaman herseyi düzelticeğini düşünmen belki de bu olup bitenlerin tuzu biberi, Sabah sevinçle uyandım yüreğimde bir heycanla yataktan kalkıp biran önce kendimi dışarıya atıp acaba görürmüyüm diye büyük heycanla her zaman karşılaştığımız asma altındaki otobüs durağına yaklaştıkça sanki 100 metre koşucuları gibi nefes nefese kalıyorum. İşte o zaman bütün bedenimi bir sıcaklık kaplıyor vucutumun her yanı alev alev yanıyor. Tatlı bir kırağı gibi bütün bedenim boncuk boncuk terlemeye başlıyordu.
Yine aynı hüzünle doluyor kalbim sen yoksun HER ZAMANKİ; gibi ben aynı heycanla gittiğim yerden ellerim ve gözlerim boş vaziyette birazcık yıkılmışlığın pişmanlı ile omuzlarımdaki ağır yükler bacaklarıma sirayet ediyor. Ağır ağır adımlarla işime gidiyorum .
Her sabah olduğu gibi aynı heycanı duyabilme umut’u ile yaşamak istiyorum.
Her başlangıçın sonu olduğu gibi bir gün buda sona erecek ,bunu bildiğim halde
O anı tekrardan yaşamak istiyorum.
Dünyada yaşayan kaç kişi bunu yaşayabiliyor , Hep merak etmişimdir. Manatonlaşmış yaşamlarda insanlar kurulu birer robot gibi koşuşturuyorlar, bizlerde bu düzenin birer parçaları olarak yaşamaya devam ediyoruz.Ama ben bunların dışında bir şeyler yaşamak için mücadele ediyorumki;
Oğlumun her zaman yaptığı gibi yatak odama girip üzerime atlaması ile tatlı bir rüyanın son bulması kabusunu yaşıyorum.
Yaşadıklarımdan acaba bir şey varmı diye vucutuma bakıyorum, şaşkın vaziyette ıslak olan tenimi görüyorum.
Bazen kendime soruyorum acaba bunları yaşadımmı yoksa bir rüyadamıydım.
“” YENİ YAŞANMIŞ YAŞANACAK OLAN HERŞEY GÜZELDİR””
8/mayıs/2008
Metin ASLIM
metinaslim@gmail.com
PİŞMANLIĞI YAŞIYORUM
PİŞMANLIĞI YAŞIYORUM
UTANIYORUM KENDİMDEN
KİRLETİLMİŞLİĞİN UTANCINI YAŞIYORUM
KULLANILMIŞLIĞIN PİŞMANLIĞINI YAŞIYORUM
RUHUMUN AŞALANMIŞLIĞINI YAŞIYORUM
HERŞEYDEN ÖNCE KENDİMDEN UTANIYORUM
NE ACIDIR Kİ;
YAPMIŞ OLDUĞUM HATALARIMI YAŞIYORUM
BİLE BİLE KİRLENMİŞLİĞİN UTANCINI YAŞIYORUM
UTANIYORUM KENDİMDEN
İĞRENİYORUM BENLİĞİMDEN
KİRLENMİŞLİĞİMİ YAŞIYORUM
RUHUMUN DERİNLİKLERİNDE SAF TEMİZ İNSANLARI ÖZLÜYORUM
KAYBOLMUŞLUĞUN BOŞLUĞUNDA KENDİMİ ARIYORUM.
NERDEYSE HAYATA AYNI GÖZLERLE BAKMIYORUM
ARTIK RUHUM DAKİ TAHRİBAT SADECE AŞKA DEĞİL ,
HERŞEYE BAKIŞ AÇI MI DEĞİŞTİ
ÇÜNKÜ
PİŞMANLIĞIMI YAŞIYORUM….
15/05/2008
UTANIYORUM KENDİMDEN
KİRLETİLMİŞLİĞİN UTANCINI YAŞIYORUM
KULLANILMIŞLIĞIN PİŞMANLIĞINI YAŞIYORUM
RUHUMUN AŞALANMIŞLIĞINI YAŞIYORUM
HERŞEYDEN ÖNCE KENDİMDEN UTANIYORUM
NE ACIDIR Kİ;
YAPMIŞ OLDUĞUM HATALARIMI YAŞIYORUM
BİLE BİLE KİRLENMİŞLİĞİN UTANCINI YAŞIYORUM
UTANIYORUM KENDİMDEN
İĞRENİYORUM BENLİĞİMDEN
KİRLENMİŞLİĞİMİ YAŞIYORUM
RUHUMUN DERİNLİKLERİNDE SAF TEMİZ İNSANLARI ÖZLÜYORUM
KAYBOLMUŞLUĞUN BOŞLUĞUNDA KENDİMİ ARIYORUM.
NERDEYSE HAYATA AYNI GÖZLERLE BAKMIYORUM
ARTIK RUHUM DAKİ TAHRİBAT SADECE AŞKA DEĞİL ,
HERŞEYE BAKIŞ AÇI MI DEĞİŞTİ
ÇÜNKÜ
PİŞMANLIĞIMI YAŞIYORUM….
15/05/2008
HABERSİZ
HABERSİZ
BAHARIN IŞILTISINDA
TENİNİN KOKUSUNDA
BANA HER DOKUNUŞUNDA
SENİ YAŞIYORUM
SEN BİLMEDEN YÜREĞİMDE
FIRTINALAR BEDENİMİ SARIYOR
SEN BUNLARDAN HABERSİZ
YAŞAMAYA DEVAM EDİYORSUN
METİNASLIM
2008
metinaslim@gmail.com
BAHARIN IŞILTISINDA
TENİNİN KOKUSUNDA
BANA HER DOKUNUŞUNDA
SENİ YAŞIYORUM
SEN BİLMEDEN YÜREĞİMDE
FIRTINALAR BEDENİMİ SARIYOR
SEN BUNLARDAN HABERSİZ
YAŞAMAYA DEVAM EDİYORSUN
METİNASLIM
2008
metinaslim@gmail.com
1 Ekim 2007 Pazartesi
2001 ve 2007 Türkiye ekonomisi
Metin Aslım
Göster/ Gizle
Değerli Konuklar,
Bugün burada, böylesi önemli bir platformda bulunmaktan gurur duyuyor, Düşünceplatformu 2007’nin tüm katılımcılar için faydalı olması ümidiyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer hanımlar ve beyler,
Hızla değişen ve değişime inanılmaz bir süratle ayak uyduran bir ülke olarak Türkiye, insanlık tarihinin yarattığı tüm demokratik değerlere yürekten inanmakta ve saygı duymaktadır.
AB süreci bizim için zaten yürümekte olduğumuz bir yolda çarpan etkisi yapıyor, ilerleyişimizi hızlandırıyor, sorunlarımızı çözme sürecinde bize güç ve motivasyon veriyor. Ancak şu bir gerçek ki, Türkiye olarak AB üyesi olsak da olmasak da, biz demokrasinin değerlerine sahip çıkmaya her zaman devam edeceğiz.
Değerli konuklar,
Türkiye ekonomisi 2001 yılında yaşadığı kriz döneminin ardından hızla toparlanma sürecine girmiştir. Türkiye’nin hızla toparlanarak gelişmekte olan ülkeler arasında yıldızının parlamasında siyasi istikrarın sağlanması, AB’ye üyelik sürecinde somut adımlar atılması ve IMF ile olan ilişkilerin ekonomiye getirdiği kredibilite artışı büyük rol oynamıştır.
Bu süreçte kamu maliyesine getirilen sıkı disiplin sayesinde Türkiye’nin faizler ve enflasyon hızla düşmüş, iç borcun sürdürülebilirliği ile ilgili soru işaretleri ortadan kalkmış ve ekonomi ciddi bir büyüme sürecine girmiştir.
Türkiye’nin Gayri Safi Yurt İçi Milli Hasıla (GSYİH) rakamlarına göz atıldığında ekonomideki büyüme net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. 2002 yılında 184,4 milyar dolar GSYİH rakamı 2006 itibariyle 400 milyar dolara yükselmiştir. Milli gelir rakamlarının bu denli yükselmesinde elbette doların bu süre zarfında ciddi anlamda değer kaybetmesi de büyük rol oynamaktadır. Fakat yine de ekonomik büyümenin yıllık bazda yüzde 5’in altına düşmemesi ve ekonominin tam 20 çeyrek üst üste büyümesini son olumlu karşılamak gerekiyor.
Ekonomik büyüme olumlu olmasına rağmen maalesef büyümenin istihdama yansımadığının da altını çizmek gerekiyor. Nitekim 2002 yılında hemen kriz sonrası dönemde yüzde 8,4 olan işsizlik 4 sene sonra yüzde 10,5 düzeyinde gerçekleşti.
Bu dönemde ihracatın çok büyük atılım sergilediğine şahit olurken ithalatın daha hızlı büyümesiyle dış ticaret açığının patladığını gördük. 2002 yılında 15,4 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2006’da 50 milyar doları geride bıraktı. Türkiye’nin uzun süredir en büyük ekonomik sorunlarından birisi olan cari işlemler açığı da bu süreçte 15 milyar dolardan 30 milyar dolara fırladı.
2003
2004
2005
2006
GSYİH (Milyar ABD$)
184,4
241,2
292,5
361,4
400,0
GSYİH (Yıllık % Değişim)
5,2
5,1
6,6
7,4
6,1
İhracat (Milyar ABD$) TÜİK
36
47,2
63,1
73,4
85,1
İthalat (Milyar ABD$) TÜİK
51,5
69,3
97,5
116
137
D.T.Dengesi (Milyar ABD$)
-15,4
-22
-34,4
-42,9
-51,8
Cari İşlem (Milyar ABD$)
-1,5
-8,0
-15,5
-23,0
-31,2
İşsizlik (%)
8,4
10,3
10,3
10,3
10,5
Enflasyonla mücadelede ise başlangıçta önemli bir başarı sağlansa da enflasyonla mücadele programının sadece yüksek faiz-düşük kur politikasına bağlanması ve yapısal reformlar konusunda adım atılmaması nedeniyle enflasyon 3 seneki önceki seviyelere dönmüştür.
2002
2003
2004
2005
2006
2007
ÜFE (% Yıllık)
30,8
13,9
13,8
2,66
11,58
7,14 Nis
TÜFE (% Yıllık)
29,7
18,4
9,3
7,72
9,65
9,23 Nis
Türkiye ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi de artan borç stokudur. 2002 sonunda 55,8 milyar dolar olan dış borç stoku 95 milyar dolara, iç borç stoku ise 84,9 milyar dolardan 191,9 milyar dolara yükselmiştir. Her ne kadar GSMH’ye oran açısından bakıldığında iç ve dış borçların çevrilmesinde bir rahatlama olsa da borçların ulaştığı seviyenin Türkiye ekonomisi için ciddi bir tehdit olduğu gerçeği de hiçbir zaman unutulmamalıdır.
2002
2003
2004
2005
2006
2007
İç Borç Stoku (milyar TL)
122.2
149.9
194.4
224.5
244.8
263.7 Mar
Dış Borç Stoku (milyar TL)
55.8
92.9
88.5
92
86.7
95.2 Mar
İç Borç Stoku (milyar $)
84.9
91.7
139.3
167.3
182.4
191.9 Mar
Dış Borç Stoku (milyar $)
38.8
56.8
63.4
68.5
64.6
68.0 Mar
İç Borç Stoku (GSMH'ye oranı)
69.2
54.5
54.5
52.3
50.3
Dış Borç Stoku (GSMH'ye oranı)
31.6
33.8
24.8
21.4
17.8
Bununla birlikte Türkiye ekonomisinin üretimle ilgili de ciddi problemleri bulunmaktadır. Ne yazık ki OECD ülkeleri arasında enerji maliyetleri en yüksek olan ülke Türkiye. Yine verilen büyük dış ticaret açığı ve buna bağlı olan yüksek cari açık nedeniyle, reel faizlerimizi bir türlü düşük seviyelere çekemiyoruz. Reel faizlerin yüksek olması, zaten yatırım ve üretim maliyetleri oldukça yüksek olan ülkemizde, yatırımcıyı yatırım yapmaktan vazgeçiren bir başka önemli olgudur. Zira risk almadan bir kazanç yaratılmaktadır ve böylesine yüksek maliyetlerle uluslararası alandaki üretim ve pazarlama mücadelesine eşitsiz şartlarda girmektense, faiz geliri elde etmek daha cazip görünmektedir. Oysa bir ülkenin zenginliği onun ürettiği mal ve hizmet ile ölçülür. Dolayısıyla üretimsizleşmemizi sağlayan her şart, aslında ülkemizin zenginliğine vurulmuş bir darbedir.
Dahası, ülkemizin üretimi düştükçe, yurt içindeki mal talebini karşılamak için ithalat daha da artacaktır. Böylelikle üretimsizlik bir yandan ihracat gelirlerimizi azaltırken, diğer yandan da ithalat giderlerimizi arttırmış olacak ve dış ticaret açığımız daha da büyüyecektir. Bu durum kısır bir döngüdür ve tüm süreç en baştan bir daha tekrar eder. Her seferinde de senaryo bir öncekinden daha kötü bir şekilde yazılır ve oynanır.
Türkiye’nin artık bu oyunu bozması gerekir. Yatırımın ve üretimin vazgeçirildiği değil, bilakis teşvik edildiği ve kışkırtıldığı bir ortam yaratmak zorundayız. Avrupa’nın zenginliği ve buna bağlı olarak geliştirdiği siyasi sistemleri, demokrasi anlayışı, onların üretmeye olan bağlılıklarından; yaratıcılıklarından geçmektedir.
Herkesin anlaması gereken bir nokta var ki bu da, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi sıkıntılarından kurtaracak bir sihirli değnek olmadığıdır. Dolayısıyla, Türkiye’nin sosyal, siyasal ve ekonomik kalkınma adına yapması gereken şeyler AB sayesinde değil, kendi potansiyeli sayesinde gerçekleşmektedir ve gerçekleşecektir.
Nitekim Türkiye son yıllarda benzeri görülmemiş bir kararlılıkla ortaya koyduğu reformlarla kendisini hem AB’ye hem de tüm dünyaya kanıtlamıştır.
Değerli konuklar,
Hepimizin bildiği gibi, Türkiye hâlihazırda Avrupa Birliği ile bir çeşit ekonomik ve siyasal birlik içerisindedir. Gümrük Birliği ile birlikte, AB’nin kapıları Türkiye’ye, Türkiye’nin kapıları AB’ye büyük ölçüde açılmıştır. 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşmasının ülkemiz sanayisinin gelişimine yaptığı katkılar bir yana ticaret anlamında da ciddi anlamda ihracatımızın yönünün Avrupa’ya çevrilmesine neden olmuştur. Özellikle son 5 yılda geliştirilen değişik açılımlar ve stratejiler ile özellikle komşularımız ve ülkemize yakın çevre ülkelerle yapılan dış ticarette önemli artışlar sağlanırken AB ile dış ticaretimizde bu yüksek oranlar yakalanamamıştır. Ancak AB ülkeleri ile yapılan dış ticaretteki istikrar da ülke ekonomisi adına oldukça önemlidir.
2006 yılında ihracatımız yıllık bazda yüzde 15,9 artarak 85,1 milyar dolar, ithalatımız ise yüzde 17,3 artarak 137 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemde yapılan ihracatın yüzde 51,6’sı Avrupa Birliği ülkelerine yapılırken ithalatın ise yüzde 39,3’ü bu ülkelere gerçekleştirildi. Toplam ihracat artışı yüzde 15,9 olurken AB ülkelerine yapılan ihracattaki artış yüzde 14,4 olmuştur. İthalatta ise değişim daha keskin olmuş ve genel ithalattaki yüzde 17,3’lük artışa mukabil AB ülkelerinden yapılan ithalat yalnızca yüzde 9,4 oranında artış göstermiştir.
İhracatımızdaki ilk dört ülke, sırasıyla Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa AB üyesi ülkelerinden oluşurken ilk 10 ülke içerisinde AB’ye üye 6 ülke bulunmaktadır. Bu dönemde en fazla ihracat yapılan ülke 9,6 milyar dolarla Almanya olmuştur. Meselenin ithalat yönüne baktığımızda ise en fazla ithalat yaptığımız ülke Rusya Federasyonu olurken ilk 10 ülkeden yalnızca ikisi Almanya ve İtalya AB üyesidir. Bu sonuçlardan da yola çıkarak değerlendirme yaptığımızda, ihracat ve ithalat arasındaki bu oransal duruma rağmen mutlak rakamlara baktığımızda Türkiye’nin AB’ye karşı yaklaşık 10 milyar dolarlık bir dış ticaret açığının söz konusu olduğu görülecektir.
AB ülkeleri ile dış ticaretin yüksek oranlarda artış göstermemesinin diğer sebepleri arasında tekstil ve konfeksiyon sektöründe kotaların kalması, değişik standardizasyon ve mevzuat uygulamaları nedeniyle Türk üreticilerin AB ülkelerine mesafeli durması, aşırı değerli YTL sayılabilir. Bunun yanında başta komşu ve çevre ülkeler olmak üzere Asya Pasifik, az da olsa Afrika ve Uzakdoğu ülkeleri ile yapılan dış ticaretteki yeni açılımlar da bu nispeten düşük kalan artışın diğer faktörleri olarak sıralanabilir.
Değerli konuklar,
Diğer hiçbir aday ülke ile benzeri yaşanmamış olan ‘üyelik öncesi’ Gümrük Birliği tesisi, Türkiye’nin belli başlı sektörlerinin küresel standartlarda rekabete açılmasını ve Türk sanayisinin AB pazarı ile küresel pazardaki verimlilik standartlarını yakalamasını sağlamıştır.
Daha da önemlisi Türkiye doğrusu ve yanlışı ile yaklaşık 10 yıldır Gümrük Birliği ile AB ürününü taşımış ve oldukça başarılı olmuştur. Dolayısıyla, AB üyeliği ile Gümrük Birliği’nden Tek Pazar’a geçiş, uzun yıllar önce başlamış olduğumuz ekonomik entegrasyon sürecinin son adımını oluşturacaktır.
Türkiye’nin genç, dinamik ve çok kültürlü nüfusu ve çağlar boyunca değişik kültürlere ev sahipliği yapmış coğrafyası “Avrupa”nın ve Avrupa ekonomisin yeni ateşleyicisi olmaya adaydır. Bunu görmek Avrupa’da hâkim trendleri ve konjonktürü doğru tahlil ettiğimizde zor değil. Türkiye doğru paradigmalar ve davranış biçimleriyle Avrupa’da yeni bir akıl çağı başlatacağına olan inancımız tamdır.
Değerli konuklar,
Avrupa Birliği Türkiye’nin üyeliğini Avrupalı kimliğine bir tehdit olarak görmek yerine, stratejik bir fırsat olarak görmelidir. Bu anlamda, Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak çağrımız, Türkiye’nin AB üyeliğinin her iki taraf içinde kaçırılmaması gereken tarihi bir fırsat olduğu yönündedir. Bu anlamda, hafta başında yapılan Türkiye-AB Troykası toplantısının AB’nin Türkiye ile müzakere sürecini devam ettirmek kararında olduğunu göstermesi bu çağrımıza güzel bir yanıt aslında.
Sözlerimi bitirirken, Düşünceplatformu’nun hepimiz için faydalı ve başarılı bir group olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum.
Saygılarımla,
Metin ASLIM
2001 ve 2007
Türkiye ekonomisi
Düşünceplatformu panelinden alıntıdır.
Metin Aslım
Göster/ Gizle
Değerli Konuklar,
Bugün burada, böylesi önemli bir platformda bulunmaktan gurur duyuyor, Düşünceplatformu 2007’nin tüm katılımcılar için faydalı olması ümidiyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer hanımlar ve beyler,
Hızla değişen ve değişime inanılmaz bir süratle ayak uyduran bir ülke olarak Türkiye, insanlık tarihinin yarattığı tüm demokratik değerlere yürekten inanmakta ve saygı duymaktadır.
AB süreci bizim için zaten yürümekte olduğumuz bir yolda çarpan etkisi yapıyor, ilerleyişimizi hızlandırıyor, sorunlarımızı çözme sürecinde bize güç ve motivasyon veriyor. Ancak şu bir gerçek ki, Türkiye olarak AB üyesi olsak da olmasak da, biz demokrasinin değerlerine sahip çıkmaya her zaman devam edeceğiz.
Değerli konuklar,
Türkiye ekonomisi 2001 yılında yaşadığı kriz döneminin ardından hızla toparlanma sürecine girmiştir. Türkiye’nin hızla toparlanarak gelişmekte olan ülkeler arasında yıldızının parlamasında siyasi istikrarın sağlanması, AB’ye üyelik sürecinde somut adımlar atılması ve IMF ile olan ilişkilerin ekonomiye getirdiği kredibilite artışı büyük rol oynamıştır.
Bu süreçte kamu maliyesine getirilen sıkı disiplin sayesinde Türkiye’nin faizler ve enflasyon hızla düşmüş, iç borcun sürdürülebilirliği ile ilgili soru işaretleri ortadan kalkmış ve ekonomi ciddi bir büyüme sürecine girmiştir.
Türkiye’nin Gayri Safi Yurt İçi Milli Hasıla (GSYİH) rakamlarına göz atıldığında ekonomideki büyüme net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. 2002 yılında 184,4 milyar dolar GSYİH rakamı 2006 itibariyle 400 milyar dolara yükselmiştir. Milli gelir rakamlarının bu denli yükselmesinde elbette doların bu süre zarfında ciddi anlamda değer kaybetmesi de büyük rol oynamaktadır. Fakat yine de ekonomik büyümenin yıllık bazda yüzde 5’in altına düşmemesi ve ekonominin tam 20 çeyrek üst üste büyümesini son olumlu karşılamak gerekiyor.
Ekonomik büyüme olumlu olmasına rağmen maalesef büyümenin istihdama yansımadığının da altını çizmek gerekiyor. Nitekim 2002 yılında hemen kriz sonrası dönemde yüzde 8,4 olan işsizlik 4 sene sonra yüzde 10,5 düzeyinde gerçekleşti.
Bu dönemde ihracatın çok büyük atılım sergilediğine şahit olurken ithalatın daha hızlı büyümesiyle dış ticaret açığının patladığını gördük. 2002 yılında 15,4 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2006’da 50 milyar doları geride bıraktı. Türkiye’nin uzun süredir en büyük ekonomik sorunlarından birisi olan cari işlemler açığı da bu süreçte 15 milyar dolardan 30 milyar dolara fırladı.
2003
2004
2005
2006
GSYİH (Milyar ABD$)
184,4
241,2
292,5
361,4
400,0
GSYİH (Yıllık % Değişim)
5,2
5,1
6,6
7,4
6,1
İhracat (Milyar ABD$) TÜİK
36
47,2
63,1
73,4
85,1
İthalat (Milyar ABD$) TÜİK
51,5
69,3
97,5
116
137
D.T.Dengesi (Milyar ABD$)
-15,4
-22
-34,4
-42,9
-51,8
Cari İşlem (Milyar ABD$)
-1,5
-8,0
-15,5
-23,0
-31,2
İşsizlik (%)
8,4
10,3
10,3
10,3
10,5
Enflasyonla mücadelede ise başlangıçta önemli bir başarı sağlansa da enflasyonla mücadele programının sadece yüksek faiz-düşük kur politikasına bağlanması ve yapısal reformlar konusunda adım atılmaması nedeniyle enflasyon 3 seneki önceki seviyelere dönmüştür.
2002
2003
2004
2005
2006
2007
ÜFE (% Yıllık)
30,8
13,9
13,8
2,66
11,58
7,14 Nis
TÜFE (% Yıllık)
29,7
18,4
9,3
7,72
9,65
9,23 Nis
Türkiye ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi de artan borç stokudur. 2002 sonunda 55,8 milyar dolar olan dış borç stoku 95 milyar dolara, iç borç stoku ise 84,9 milyar dolardan 191,9 milyar dolara yükselmiştir. Her ne kadar GSMH’ye oran açısından bakıldığında iç ve dış borçların çevrilmesinde bir rahatlama olsa da borçların ulaştığı seviyenin Türkiye ekonomisi için ciddi bir tehdit olduğu gerçeği de hiçbir zaman unutulmamalıdır.
2002
2003
2004
2005
2006
2007
İç Borç Stoku (milyar TL)
122.2
149.9
194.4
224.5
244.8
263.7 Mar
Dış Borç Stoku (milyar TL)
55.8
92.9
88.5
92
86.7
95.2 Mar
İç Borç Stoku (milyar $)
84.9
91.7
139.3
167.3
182.4
191.9 Mar
Dış Borç Stoku (milyar $)
38.8
56.8
63.4
68.5
64.6
68.0 Mar
İç Borç Stoku (GSMH'ye oranı)
69.2
54.5
54.5
52.3
50.3
Dış Borç Stoku (GSMH'ye oranı)
31.6
33.8
24.8
21.4
17.8
Bununla birlikte Türkiye ekonomisinin üretimle ilgili de ciddi problemleri bulunmaktadır. Ne yazık ki OECD ülkeleri arasında enerji maliyetleri en yüksek olan ülke Türkiye. Yine verilen büyük dış ticaret açığı ve buna bağlı olan yüksek cari açık nedeniyle, reel faizlerimizi bir türlü düşük seviyelere çekemiyoruz. Reel faizlerin yüksek olması, zaten yatırım ve üretim maliyetleri oldukça yüksek olan ülkemizde, yatırımcıyı yatırım yapmaktan vazgeçiren bir başka önemli olgudur. Zira risk almadan bir kazanç yaratılmaktadır ve böylesine yüksek maliyetlerle uluslararası alandaki üretim ve pazarlama mücadelesine eşitsiz şartlarda girmektense, faiz geliri elde etmek daha cazip görünmektedir. Oysa bir ülkenin zenginliği onun ürettiği mal ve hizmet ile ölçülür. Dolayısıyla üretimsizleşmemizi sağlayan her şart, aslında ülkemizin zenginliğine vurulmuş bir darbedir.
Dahası, ülkemizin üretimi düştükçe, yurt içindeki mal talebini karşılamak için ithalat daha da artacaktır. Böylelikle üretimsizlik bir yandan ihracat gelirlerimizi azaltırken, diğer yandan da ithalat giderlerimizi arttırmış olacak ve dış ticaret açığımız daha da büyüyecektir. Bu durum kısır bir döngüdür ve tüm süreç en baştan bir daha tekrar eder. Her seferinde de senaryo bir öncekinden daha kötü bir şekilde yazılır ve oynanır.
Türkiye’nin artık bu oyunu bozması gerekir. Yatırımın ve üretimin vazgeçirildiği değil, bilakis teşvik edildiği ve kışkırtıldığı bir ortam yaratmak zorundayız. Avrupa’nın zenginliği ve buna bağlı olarak geliştirdiği siyasi sistemleri, demokrasi anlayışı, onların üretmeye olan bağlılıklarından; yaratıcılıklarından geçmektedir.
Herkesin anlaması gereken bir nokta var ki bu da, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi sıkıntılarından kurtaracak bir sihirli değnek olmadığıdır. Dolayısıyla, Türkiye’nin sosyal, siyasal ve ekonomik kalkınma adına yapması gereken şeyler AB sayesinde değil, kendi potansiyeli sayesinde gerçekleşmektedir ve gerçekleşecektir.
Nitekim Türkiye son yıllarda benzeri görülmemiş bir kararlılıkla ortaya koyduğu reformlarla kendisini hem AB’ye hem de tüm dünyaya kanıtlamıştır.
Değerli konuklar,
Hepimizin bildiği gibi, Türkiye hâlihazırda Avrupa Birliği ile bir çeşit ekonomik ve siyasal birlik içerisindedir. Gümrük Birliği ile birlikte, AB’nin kapıları Türkiye’ye, Türkiye’nin kapıları AB’ye büyük ölçüde açılmıştır. 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşmasının ülkemiz sanayisinin gelişimine yaptığı katkılar bir yana ticaret anlamında da ciddi anlamda ihracatımızın yönünün Avrupa’ya çevrilmesine neden olmuştur. Özellikle son 5 yılda geliştirilen değişik açılımlar ve stratejiler ile özellikle komşularımız ve ülkemize yakın çevre ülkelerle yapılan dış ticarette önemli artışlar sağlanırken AB ile dış ticaretimizde bu yüksek oranlar yakalanamamıştır. Ancak AB ülkeleri ile yapılan dış ticaretteki istikrar da ülke ekonomisi adına oldukça önemlidir.
2006 yılında ihracatımız yıllık bazda yüzde 15,9 artarak 85,1 milyar dolar, ithalatımız ise yüzde 17,3 artarak 137 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemde yapılan ihracatın yüzde 51,6’sı Avrupa Birliği ülkelerine yapılırken ithalatın ise yüzde 39,3’ü bu ülkelere gerçekleştirildi. Toplam ihracat artışı yüzde 15,9 olurken AB ülkelerine yapılan ihracattaki artış yüzde 14,4 olmuştur. İthalatta ise değişim daha keskin olmuş ve genel ithalattaki yüzde 17,3’lük artışa mukabil AB ülkelerinden yapılan ithalat yalnızca yüzde 9,4 oranında artış göstermiştir.
İhracatımızdaki ilk dört ülke, sırasıyla Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa AB üyesi ülkelerinden oluşurken ilk 10 ülke içerisinde AB’ye üye 6 ülke bulunmaktadır. Bu dönemde en fazla ihracat yapılan ülke 9,6 milyar dolarla Almanya olmuştur. Meselenin ithalat yönüne baktığımızda ise en fazla ithalat yaptığımız ülke Rusya Federasyonu olurken ilk 10 ülkeden yalnızca ikisi Almanya ve İtalya AB üyesidir. Bu sonuçlardan da yola çıkarak değerlendirme yaptığımızda, ihracat ve ithalat arasındaki bu oransal duruma rağmen mutlak rakamlara baktığımızda Türkiye’nin AB’ye karşı yaklaşık 10 milyar dolarlık bir dış ticaret açığının söz konusu olduğu görülecektir.
AB ülkeleri ile dış ticaretin yüksek oranlarda artış göstermemesinin diğer sebepleri arasında tekstil ve konfeksiyon sektöründe kotaların kalması, değişik standardizasyon ve mevzuat uygulamaları nedeniyle Türk üreticilerin AB ülkelerine mesafeli durması, aşırı değerli YTL sayılabilir. Bunun yanında başta komşu ve çevre ülkeler olmak üzere Asya Pasifik, az da olsa Afrika ve Uzakdoğu ülkeleri ile yapılan dış ticaretteki yeni açılımlar da bu nispeten düşük kalan artışın diğer faktörleri olarak sıralanabilir.
Değerli konuklar,
Diğer hiçbir aday ülke ile benzeri yaşanmamış olan ‘üyelik öncesi’ Gümrük Birliği tesisi, Türkiye’nin belli başlı sektörlerinin küresel standartlarda rekabete açılmasını ve Türk sanayisinin AB pazarı ile küresel pazardaki verimlilik standartlarını yakalamasını sağlamıştır.
Daha da önemlisi Türkiye doğrusu ve yanlışı ile yaklaşık 10 yıldır Gümrük Birliği ile AB ürününü taşımış ve oldukça başarılı olmuştur. Dolayısıyla, AB üyeliği ile Gümrük Birliği’nden Tek Pazar’a geçiş, uzun yıllar önce başlamış olduğumuz ekonomik entegrasyon sürecinin son adımını oluşturacaktır.
Türkiye’nin genç, dinamik ve çok kültürlü nüfusu ve çağlar boyunca değişik kültürlere ev sahipliği yapmış coğrafyası “Avrupa”nın ve Avrupa ekonomisin yeni ateşleyicisi olmaya adaydır. Bunu görmek Avrupa’da hâkim trendleri ve konjonktürü doğru tahlil ettiğimizde zor değil. Türkiye doğru paradigmalar ve davranış biçimleriyle Avrupa’da yeni bir akıl çağı başlatacağına olan inancımız tamdır.
Değerli konuklar,
Avrupa Birliği Türkiye’nin üyeliğini Avrupalı kimliğine bir tehdit olarak görmek yerine, stratejik bir fırsat olarak görmelidir. Bu anlamda, Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak çağrımız, Türkiye’nin AB üyeliğinin her iki taraf içinde kaçırılmaması gereken tarihi bir fırsat olduğu yönündedir. Bu anlamda, hafta başında yapılan Türkiye-AB Troykası toplantısının AB’nin Türkiye ile müzakere sürecini devam ettirmek kararında olduğunu göstermesi bu çağrımıza güzel bir yanıt aslında.
Sözlerimi bitirirken, Düşünceplatformu’nun hepimiz için faydalı ve başarılı bir group olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum.
Saygılarımla,
Metin ASLIM
2001 ve 2007
Türkiye ekonomisi
Düşünceplatformu panelinden alıntıdır.
30 Eylül 2007 Pazar
Gönüllerin sultanı
Gönüllerin Sultanı
O hükümdarlar zamanında yaşamış bir düşünce adamıydı. Binlerce kilometre uzunluğunda topraklara ve üzerindeki canlı cansız herşeye hükmeden hükümdarlar gün geldi onun karşısında boyun büktü,ellini öptü. Çünkü o gerçekten hükmetmenin kolay olmadığı yeryüzündeki yegane yerin gönüllerin sultanıydı. Mevlana Celaleddin Rumi'nin 800 doğum yılı olan 2007 ,UNESCO tarafından dünyada Mevlana yılı olarak ilan edildi.
30 eylül 1207 Bu günde doğum günü.
Dön aşkın çevresinde.Gün işte bu gün. Dön.Dön Çılgın kalbini yermez dönüşün.
O hükümdarlar zamanında yaşamış bir düşünce adamıydı. Binlerce kilometre uzunluğunda topraklara ve üzerindeki canlı cansız herşeye hükmeden hükümdarlar gün geldi onun karşısında boyun büktü,ellini öptü. Çünkü o gerçekten hükmetmenin kolay olmadığı yeryüzündeki yegane yerin gönüllerin sultanıydı. Mevlana Celaleddin Rumi'nin 800 doğum yılı olan 2007 ,UNESCO tarafından dünyada Mevlana yılı olarak ilan edildi.
30 eylül 1207 Bu günde doğum günü.
Dön aşkın çevresinde.Gün işte bu gün. Dön.Dön Çılgın kalbini yermez dönüşün.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)